Sinem Aral
Ecz. Sinem Aral
Mesleğini seven el kaldırsın..

Güzide bir sanat dalından bahsetmek istiyorum size. Sevmek sanatı.

Evet, sevmek bana göre bir sanattır. Hatta gerçek sevgiyi yaşayan ellerde bir zanaata bile dönüşebilir. Nefis ve paha biçilemez bir zanaat.. Ne anlamlı bir hayattır o; içinde sevgi varsa. İnsanın kendisine ve çevresindekilere mutlu gözlerle, sanki mutluluk bulaştırılabilirmişçesine bakması ne büyük bir hazinedir.

Tüm okuyucuların kafasında toz pembe bir hayal baloncuğu oluştu sanırım. Sevdiği, sevildiği, mutluluk içinde geçirdiği bir hayat hayali..

Şişirin, daha çok şişirin hayal baloncuğunuzuJ

Güzeeell..

Şimdi sizi onu patlatmaya çalışan dikenlerle tanıştırma zamanım geldi.

Bir insan nasıl yaşar? Yer, içer,uyur.. En temel canlı hayatında bile bunlar var. Söz konusu canlımız insan olduğuna göre; günümüz dünyasında yemek-içmek ve barınmak için paraya, bunu sağlamak için de bir işe gereksinim duyduğumuz konusunda hemfikiriz herhalde.  Hele bir de mesleğini seviyorsa..

İşte biz eczacılar için aynı böyle bir hayal baloncuğuyla başlıyor mezuniyet sonrası hayat. Zaten istediğimiz meslek, istediğimiz yerdeki dükkanı da tutarız, istediğimiz çalışanı da alırız… Ooohh..

Amaaa…

Daha eczaneyi açamadan dükkanıydı, metrekaresiydi, tapusuydu, kira sözleşmesiydi, muhtar onayıydı, basamağıydı, musluğuydu, tavan yüksekliğiydi, raf arasıydı, eczane adıydı, adının camda yazmasıydı…!!!

Gelir depolar, gider dermokozmetikçiler, alınır, verilir; hesaplar kabarır da kabarır..  Neyse iş başlasın da, nasılsa seviyoruz işiJ Derkeen  daha birkaç ay geçmeden baloncuğumuza giren dikenlerden sebep anlarız o dünyanın sadece hayal olduğunu.

Dışarıdan kolay görünür; ne de olsa bir şifreyle gelinir, sisteme girilir, ilaçlar okutulur, verilir ya da ‘bir aspirin’ denir, raftan verilir. Ne var bunda?

Siz nereden bileceksiniz o sistem bakımda mı, çalışıyor mu; o şifre hatalı mı; o ilaç fiyat farkı çıkarırsa hasta olay çıkarır mı; eşdeğer versek kabul görür mü; vs.. diye bin tane düşünceyle yaşadığımızı?

İşte böyle; eczane sahibi olmanın dışı sizi içi beni yakar diyeceğim ama iç işleri de dış işleri de bizi yakıyor. Stok takibi, raf dizilimi, kategori yönetimi, miyad kontrolü, çalışanların kendisi, ailesi, komşu esnafı, eczacı rakibi, elektriği, suyu, poşeti, fiş rulosu.. yetmedi mi vergisi, sigortası, SGK koli teslimi, müşteri şikayeti derken gelin de sevdiğim işi yapıyorum deyin.

Baloncuğunuz yine de tam sönmediyse gelin diğer dikenlerle de yüzleştireyim sizi.. Eczacılar için ansızın gelen sevimsiz sürprizler vardır; baskın gibi denetimler, sigorta kapsamından aniden çıkan ilaçlar, fiyat düşüşleri, bir de gece sinsice yürürlüğe giriveren kanunlar.. Vee pek tabi eczacıların geleceğini tehdit eden dış mihrakların etkisi(!) de yadsınamaz.. Ne dediğimi çoğunuzun anladığına eminimJ

Eveet hala baloncuğu patlamamış olan var mı?

Hal böyleyken hala müşterilerine mutlu gözlerle bakabilen var mı?

Eyy eczacı milleti aranızda tüm bunlara rağmen hala mesleğini sevebilen var mı?

Eğer varsa bu ülkedeki en büyük sanatçılardan biri odur. Zira sevmek sanatı bu ülkede icrası en zor sanattır.