Lisede okutmuşlardı hatırlarsınız, Avrupa tarihinde 30 yıl savaşlarından bahsedilir. 30 yıl boyunca herkes birbirine girmiş. Bizde de 30 yıldır konuşulup da bir sonuca varılamayan "Reçetesiz ilaçlar" meselesi var. 30 yıl boyunca sadece laf üretilen.
İşin aslı, meseleye taraf olanlar, farklı gerekçelerle sürekli yorgunu yokuşa sürmüşler; idare de Ferhan Şensoy'un deyimiyle "gibi" yapmış. Nihayet meselenin başı bu kez bağlanacak gibi görünüyor.
Türkiye İlaç Ve Tıbbi Cihaz Kurumu (TİTCK) Başkan Yardımcısı Dr. Ali Alkan, önceki gün Reçetesiz İlaçlar Listesi’nin tamamlandığını ve görüşünü almak için Türk Eczacıları Birliği'ne (TEB) gönderileceğinden söz etmiş. İyice anlaşıldı ki, kuvveden fiile geçiliyor.
Mesele sadece bir liste hazırlanması meselesi değil. Asıl mesele şu kadar ilacın reçete dışına çıkarılmasının sistem üzerinde yaratacağı sarsıntı. Acaba bu bir gereklilik mi gerçekten söylendiği gibi, yoksa bambaşka planlara doğru uzanan yolun tesviye çalışmaları mı? Bir anlayış değişikliğinin alıştıra alıştıra sunulması mı?
Lafı dolandırmadan, yalın haliyle söylemek gerekirse, bir güç dengesidir söz konusu olan.. Konuya müdahil olan tarafların ağırlıkları belirleyecek gelişmelerin rotasını. Bu nedenle kimin ne istediğini ya da belki şöyle demek daha doğru; tarafların açıkladıkları görüşlerini, bilmek çok önemli.
TEB'in geçen yıl düzenlediği "Reçetesiz İlaçlar Stratejik Yönelim Çalıştayı" na katılan kamu ve akademisyenlerin görüşünü, bir önceki yazıda aktarmaya çalıştım.
Bugün sıra ilaç endüstrisinin görüşlerinde
Çalıştay'da, ilaç endüstrisinin görüşlerini İlaç Endüstrisi İşverenleri Sendikası Kamu ve Akademik İlişkiler Koordinatörü, Uzm. Ecz. M. Vedat Eğilmez açıklamıştı.
Bakalım Eğilmez neler dedi, yorumlayarak üzerinden geçelim..
Eğilmez; "Bir kere bu konu gerçekten zor bir konu. Neresine değseniz bir tarafından bir şeyler oluyor. 30 yıldır 35 yıldır da sürüyor. İnşallah yavaş yavaş bir noktaya geleceğiz." dedi ve hemen arkasından ekledi.
"Başlangıçta bir takım yanlışlar da yapılabilir. Bu yanlışlar da zaman içerisinde düzeltilir ama bir yerinden başlamadığınız takdirde de zaten ne o yanlışı yaparsınız ne de o yanlışı düzeltme şansınız olur."
Bu cümleyi ben şöyle okudum; "İnce eleyip sık dokumayın, hele bir yola çıkalım, kervan yolda düzelir."
Eğilmez; 1928 de çıkan 1262 sayılı yasanın fevkalade güzel bir yasa olduğu ve dünyada pek çok ülkede bu tür yasalar yokken çıkmış bir yasa olduğunu kayda geçirdikten sonra, "Yasa reçeteli ilaç ve reçetesiz ilaç diye de ikiye ayırmış ama tabi günün veyahut da günümüzün gelişen şartları, gelişen yaşantı düzeyleri artık başka şeylere ihtiyaç duyuyor." demeyi de ihmal etmedi.
Ardından ilginç bir şey söyledi Eğilmez; "
"Şimdi bu reçetesiz ilaçlar kategorisine, biz öncelikle biz aslında buraya geldiğimizde sırf reçetesiz ilaçları mı konuşacağız ondan emin değildik. Çünkü bu gruba biz reçetesiz ürünler grubu diyoruz ve bunun içerisine reçetesiz ilaçlarda dahil olmak üzere işte bir takım geleneksel bitkisel tıbbı ürünler, biyosidaller vs. tıbbi cihazlar işte gıda takviyelerinin bir kısmı gibi ürünler giriyor tabi.." dedi.
Şöyle diyor ilaç endüstrisinin temsilcisi; "Bir reçetesiz ürünler grubu var, ve reçetesiz ilaçlar da bunun bir cüzü.." Konuyu bu anlayışa göre şekillendirmenin eczacı tarafı için tehlikeli bir yaklaşım olduğunu düşünüyorum.
"Reçetesiz ilaçlar" ile "Reçetesiz ürünleri" aynı kategoride değerlendirirseniz birincisinin ilaç olma özelliğini ortadan kaldırmış olursunuz ki daha sonra bu lokomotifin arkasına istediğiniz vagonu takarsınız.
Eğilmez'in değindiği bir başka konu da reklam konusuydu ve orada da bir başka kavram öne çıkıyordu. "Reklam" değil de "Tanıtım" diyordu Eğilmez ve şöyle açıklıyordu;
"..kesinlikle reklam kelimesini ben de kullanmak istemiyorum, tanıtımının yapılmasında da bir takım güzel kaidelerin ortaya koyarak buraya da teşvik edici olunması lazım."
Sonrasında ekliyordu;"..Dolayısıyla bunların düzenlenmesi lazım. Bunlar düzenlendiği takdirde bir takım avantajlar haline gelir. Böylece reçetesiz iyi tanımlanırsa reçeteli ilaçların da eczanelerde gerçekten reçeteli olarak satılmasına yönelik daha akıllı düzenlemeler yapmak belki mümkün olabilir diye düşünüyoruz."
Daha sonra kurulan uzun cümlelerde, ilaç endüstrisi bugün için diyordu ki; 'Tamam ilaç sadece eczanelerde satılsın, reklam da demeyelim ama tanıtımın kurallarını gevşetelim..'; idareye de dönüp diyordu ki; 'Geri ödemeden çıkaracaksanız, tanıtımın kurallarını gevşetin', " ..tabi geri ödemede kaldığı takdirde de fiyatı ve tanıtımı açısından mevcut kısıtlı durumların devamı gerekecektir. Çünkü hem tanıtım yapacaksınız, hem geri ödenecek; böyle bir lüksü de tabi kimse talep etmez."
İlginç bir yaklaşım.. 1000 kalem olduğu söylenen bir listeden bahsediyoruz bu arada.
İlaç endüstrisinin temsilcisi, eczacıların danışmanlık kimliğine atıf yapan cümlelerden sonra şu cümleyi de kuruyordu kürsüden, eczacıların yüzüne bakarak;
"Tabi eczacıların da eczanelerinin başında durmaya ihtiyaç var. Bunun da bir şekilde düzenlenmesi gerekecektir"
Bu tanıtım kime yapılacaktı acaba, hekimlere, eczacılara zaten ilaç tanıtımı yapılmıyor muydu? Reçetesiz ilaçlarda tanıtım konusuna tekrar geri dönen Eğilmez, sonunda açıkça şöyle diyordu;
"O zaman ikinci olarak reçetesiz ilaçlarda tanıtım dediğim gibi kelimesini kullanalım. Reklam gerçekten ilaç için hoş bir şey değil. Zaten ilaçta da reklam olmaz. Ama tanıtım deyince biz aslında halka, yani tabi ki sağlık mesleği mensuplarına zaten tanıtım yapılıyor ama halka da denetimli, kontrollü bir tanıtımın yapılması, halkın doğru ürünü seçmesi, doğru ilaca yönelmesi açısından son derece önemli." ve ekliyordu, "..biz halka tanıtımının yapılmasından yanayız ama dediğim gibi bununda denetimli bir tanıtım olmasından yanayız.."
Reçetesiz ilaçlarda halka denetimli tanıtımdan yana olan ilaç endüstrisi, tezine destek olarak " Akılcı ilaç kullanımının bu şekilde artabileceğini düşünüyoruz" diyordu son olarak.
Konuşmanın tam metni TEB'in sitesinde, TEB yayınları arasında var.