Sinem Aral
Ecz. Sinem Aral
Dost musunuz, düşman mı?

Sağlık çalışanları olarak amacımız ortak. Kamu sağlığı. Nokta. Bütün hastaneler, eczaneler, ecza depoları, medikalciler, dermokozmetikçiler, meslek odaları, sosyal güvenlik kurumu, sağlık bakanlığı çalışanları olarak aynı amaca hizmet etmek için varız.

Durum bu kadar basit, basit olmasına.. Amaa.. Sanırım, yani benim 10 senelik gözlemim; bu bahsettiğim  çalışan camiasında ortak amacımızı kaçırmış; misyonumuzu algılayamamış ya da görevini içselleştirememiş olanlarımız mevcut.

Hasta olan vatandaşlarımızı tedavi etmek ya da daha hasta olmadan bunu önlemek tüm isteğimiz. E tüm bu tedavilerimiz ve ilaçlarımız (aslında tümü değil de bir kısmı desem daha doğru olacak, neyse bu ayrı bir konu) devlet güvencesinde ya da özel sigortalar. E hastalar da insan şeytan dürter; biraz daha tetkikten, biraz daha ilaçtan birşey olmaz der; suistimal de suistimal. Neyse ki devletim akıllandı; tedavinin sınırlarını çizdi. Çizmediği iyi niyetli zamanları hepimiz hatırlıyoruz değil mi??

Neyse bahsi geçen sınırlar çok çok iyi bildiğimiz gibi SUT hükümleri oluyor. Dürten şeytanlardan bizi koruyan güzide kurallarJ Hasta vatandaşlarımızın tedavileri; belirlenmiş tebliğe göre uygulanmış mı uygulanmamış mı diye incelenip gereği karşılanıyor ya da karşılanmıyor.

İşte bana göre içimizdeki düşmanlar tam da bu noktadaki çalışanların içinde görev alıyor. Durun  yanlış anlamayın; tedavi giderlerini karşılayan birim yani kontrol mercii değil sözünü ettiğim. Tam olarak bir önceki basamak. Tedaviyi hazırlayan ve uygulayan yerden bahsediyorum.

Hastanelerimizden. SUT hükümlerine harfiyen uyan ve tedaviyi sonuna kadar hak eden (!) hastayı bile mağdur eden hastaneler var. Benim derdim onlarla. Şartlar resmi gazetede yayımlanmış, belli; okunsa, öğretilse anlaşılacak ama maalesef eğitim sevmez personel mümkünse beynini yormasın, hoop kopyalasın tebliğ maddelerini hastanın raporuna yapıştırsın yarım yamalak; o hastanenin rapordan sorumlu  personeli. Oldu bitti. Alkış.

Her hastanede durum aynı diyemem ama genelleme yapabileceğim çoğunluktaki hastanelerde çalışan rapordan sorumlu personelin yazdığı yazıdan; tebliğin ne istediğinden; hatta hastalığın ne olduğundan bile bihaber olduğunu söyleyebilirim.

Onlar da yoğun, tamam, zaten mutlaka doktorlar yazsınlar raporları demiyorum. Ama doktorlarımız hastayı muayene etmekten ziyade tedavi etmekle mükellef olarak bu raporların takibini, hastanın ilaca ulaşıp ulaşamadığını kontrol  etmeleri gerekmiyor mu?

Halbuki mevcut tebliği ve ilgili her bir güncellemeyi düzenli olarak takip etse; personeli bu konuda bilgilendirse; raporda başı-sonu belli olmayan açıklamalar, etken maddeyle uygunsuz teşhisler, kopyala-yapıştır tebliğ bilgileri içeren raporlar görmeyiz.

Ve biz eczacılar da böylece ilacını alamamış, raporu olduğu halde devletin ödemeyi neden yapmadığını bir türlü anlayamamış, ısrardan sesi kısılmış, eczacısını eczanesini değiştirmekle tehdit eden, gittiği hastaneye sayan hatta söven hastalar görmeyiz.

Sevgili sağlık çalışanları, hepimiz aynı gemideyiz. Vatandaşımız zaten hasta iken onu daha fazla mağdur etmeyelim. Düzeltme ricasıyla arayan eczacıyı, eczane çalışanını terslemeyelim. Hastayı kendisinden kaynaklanmayan bir hata sebebiyle tekrar hastaneye çağırmayalım. SUT hükümlerini güzelce öğrenelim, uygulayalım. Dost olalım, düşmanlığı bırakalım. Hastaları sağlıklarına kavuştururken onları daha fazla yormayalım.